Okullarda kılık kıyafet serbest olacakmış!.. Sevinmeli miyiz
biz şimdi bu habere? Hazır mıyız peki buna?
Bir Ahmet tanıyorum ben, bir de Cem… Cem’den başlayalım
önce. Her sabah servisle okula giden, annesinin “her gün aynı ayakkabıyı giyme
oğlum, ayakların zarar görür” dediği fakat belli modellere bağlı kalınarak
alınmış birkaç ayakkabısı olan Cem. Kahrederek giyerdi bu tarzı olmayan
ayakkabıları. Formasının üzerindeki montunu değiştirebilir bazen farklı
modellerle fakat o da okulda çıkarıldığı için pek göze batmazdı. Halbuki ne çok
isterdi şu yeni alınan converslar okula gidebilmeyi.. Tarzının aslında nasılda müthiş
olduğunu…
Gelelim Ahmet’e.. Evi çok yakın değildi okula fakat o her
sabah yürüyerek giderdi okula. Okul için alınmış tek montu ve tek
ayakkabısıyla. O gayet memnundu halinden. Sıcak tutsun diye formanın altına
giydiği kazağının yıpranmışlığını kimsenin görmemesinden… Eskimiş pantolonunu
giymek zorunda kalmadan formasına ait pantolonu giymekten.. Herkes neredeyse
aynıydı işte, kimse üzerindekileri değiştirmediği sürece. Ahmet’in yaşadığı
zorlukları, ailesinin durumunu, çoğu arkadaşından daha kötü durumda olduğunu,
içindeki kazağın yırtık olduğunu kim nereden bilebilirdi? Cem’in üstündeki
kıyafetlerin parası belki de Ahmet’in babasının aldığı maaş kadardı…
Günün birinde ülke çağ atlar ve okullarda kıyafet
serbestleşir. Cem hayatından oldukça mutludur artık. Her gün birini çıkarıp
diğerini giydiği kıyafetler, markalar ve bunlarla her geçen gün artan tüketim
çılgınlığı. Ahmet ise artık üzerindeki çelik zırhı çıkarmış gibidir. Pazardan
alınmış birkaç parça eski ve biraz da küçük gelen kıyafetinden başka giyecek
bir şeyi yoktur. Her gün değil en fazla haftada iki kez değiştirebilir
kıyafetlerini. İçerler bu duruma, iyice kapanır içine, siner bir köşeye.
Kimseyle pek konuşmaz. Teneffüslere bile çıkmaz bazen. İyice yalnızlaştırır
kendisini ve sonra bir gün okula da pek az gelmeye başlar. Başka yerlere gider
vakit geçirir. Sonraları hiç uğramaz olur okula. Nerelerde ne yapar kimse
bilmez sonra…
Böylesine uçlarda yaşayan bir ülkenin vatandaşları değil
miyiz bizler? Daha büyükler, yetişkinler bile hazmedememişken bunca
ayrılıkları, ufacık bedenler nasıl hazmedecekler böyle büyük ayrımcılıkları? Çağ
mı atlamış olacağız ya da çok mu demokratik olacağız. İlle de yapılacaksa daha
vakitli olmalıydı… Ne zaman bilinmez tabi, henüz değil ama, Türkiye hazır değil
buna…
Akrabasının kolundaki 2 bilezik için plan yapıp öldüren,
çocuklarını gözünü kırpmadan satan, ufacık bebelerin yüzünü gözünü morartana
kadar döven bir ülkede bu ani değişim biraz fazla değil mi? Biraz daha beklenemez
miydi? Gençlerin çılgınca bir şekilde marka, tarz vs düşkünlüğünün olduğu bir
dönemden geçiyoruz ülkece… Birde özenip özenip içinde patlayan kesimler var
tabi. İşte asıl sıkıntı burada. Sen, zaten hayatının her evresinde ezilmiş o
çocukları yaşıtlarıyla bütün günlerini geçirdikleri okullarda da ezersen artık
ne hırsızlığın ne şiddetin ne şerrin önüne geçemezsin. Ezilen çocuk belki
bilerek ya da bilmeyerek kendisini başka bir alanda güçlü hissetmenin yada
hissettirmenin yolunu arayacak. Baskın olmanın yolunu arayacak. Bunu ya
şiddetle yapacak ya da başka türlü yollara sapacak. Başka çevreler edinecek
mesela… İyi olmayan çevreler, sapkın çevreler belki… Pusuda bekleyen zehir
tacirlerinin, et satıcılarının iştahını kabartmış olacaksınız. Çocuk ve
ergenlerden bahsediyoruz. Emin olun bunları yapmayacak kadar olgun düşünebilen
çok az çıkar aralarında. Peki sizler bu çocuklara bunları yaşatmaktan dolayı
günün birinde kendinizi nasıl hissedeceksiniz? Bu çocuklara ayrımcılığı
gözlerine sokarak bu ülkeye çağdaşlık değil olsa olsa kominizm gelir.
28.11.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder